Bu savaş batıkları arasında ilk olarak Fransız Sosyete Batığı’na değinmek gerek. Limanın yakınlarından batırıldığı için, şehir merkezinde de tahribata yol açan bu batık eski Antalyalılar’ın hatıralarında önemli bir yer tutar. Batığın bu isimle anılmasının nedeni ise; balıkçıların batan gemiden sahile ulaşmalarına yardım ettiği gemi mürettebatının özel eşyalarını kurtarma konusunda gösterdiği yoğun çabadır.
Çeşitli tarihlerde batığa ait önemli parçaların büyük bir bölümü çıkartıldığı için dalıcıların bu noktada görebilecekleri çok fazla şey kalmamıştır. Dalış noktasının yat limanına yakınlığı nedeniyle tekne trafiğinden etkilenmesi de bu noktadaki dalışları olumsuz etkileyen bir diğer faktördür.
Merkezdeki diğer dalış noktaları ise; Falezler ve Sıçan Adası’dır. Sıçan Adası’nın doğusunda ufak bir mağaranın olması dalıcıların ilgisini çeken bir noktadır. Lara ve Konyaaltı plajları arasında kalan bölgedeki Falezler de ilginç yapısıyla dalıcıların merakına mahzar olmaktadır.
Uçak Batıkları
Antalya’daki diğer savaş batıklarından biri Kaş’ta, diğeri ise Manavgat’ta bulunur. Manavgat’taki B-24 Amerikan Savaş Uçağı Batığı, 1944 yılında Romanya üzerindeki hedefleri bombaladıktan sonra Kıbrıs’taki üssüne geri dönmekte olan ve Ege Denizi üzerinde vurulduktan sonra Antalya açıklarında denize gömülen bir uçağa aittir.
Kaş civarında batık ise neden düştüğü bilinmeyen bir İtalyan uçağına aittir. Uçak, motorları haricinde bir bütün olarak sualtında yatmaktadır.
Yine Kaş bölgesine yakın bir başka batık ise Uluburun Antik Batığı’dır. 1982 yılında bir sünger dalgıcı tarafından bulunan batığın Genç Tunç Devri’ne ait olduğu bilinmektedir.
Bu bölgeye yakın bir başka batık ise; Tekirova açıklarında bulunan ve Üç Adalar olarak adlandırılan, küçük adalardan oluşmuş bir dalış bölgesidir. Burası; çok çeşitli derinliklere sahip olması, dip yapısının Antalya'ya oranla zengin olması, görüş netliği ve birçok dalış merkezine yakınlığı nedeniyle en popüler dalış bölgelerinin içinde yer alır.
Finike'de bulunan Gök Mağarası da mağara dalgıçlarının ilgisini çeken tatlı su kaynaklarından biridir.
Genç Tunç Devri Batıkları
1954 yılında Bodrumlu bir sünger dalıcısı tarafından bulunan Antalya Körfezi’nin kuzeyinde, bugün artık Taşlık olarak adlandırılan Gelidonya Antik Batığı da Genç Tunç Devri’ne aittir.
Paris Batığı ise Kemer Yat Limanı'ndan bir buçuk kilometre kadar açıkta kum bir zemin üzerinde, 25 metre derinlikte yatmakta olan, batış nedeni bilinmeyen bir Fransız yük gemisidir.
Antalya Platosu traverten bir platodur ve bu platoyu; su, kireç taşlarını eriterek meydana getirmiştir. Bu oluşumun altından bir çok tatlı su kaynakları denize karışmaktadır. Kırkgöz mevkiindeki Suluin Mağarası bu kaynakların doldurduğu sualtı mağaralarından birisidir.
Tekirova ve Kalkan Bölgesi
Bunların yanı sıra; özellikle Tekirova ve Kalkan bölgeleri Akdeniz’in eşsiz derinliklerini ve doğal yaşam ortamlarını görmek isteyenler için çok cazip fırsatlar sunmaktadır. Tekirova açıklarındaki İç Adalar çeşitli dalış türlerinin gerçekleştirilebildiği bir bölgedir. Bölgenin zengin bir dalış noktası olan kanyonda, iri vatozlar ve her çeşit balık görülebilir. İç adalar, Mağara dalışı için de idealdir. Yine bu sular makro ve gece fotoğrafçılığı için harikadır. Kıyı sularda yunuslarla her an karşılaşılabilir.
Tecrübeli dalıcılara yönelik olan Kalkan suları ise, ciddi dalışlar yapıp form tutmak isteyenler için idealdir. Akıntı, sert rüzgar, duvar dalışı, makro hayat, pelajik, bölgenin dalış zenginlikleridir. 30'lu metrelerde yüzlerce ıskarmoz, orfozların akıntıda durabilme becerileri seyredilmeye değerdir. Kaplumbağa, orkinos, vatos, köpekbalığı görülebilecek deniz canlıları arasındadır. Patara kanyonu da mercan ve sünger çeşitleriyle süslüdür. 11 metreden 132 metreye inen fener duvarı, oldukça canlı ve renklidir. Öksüz Ada ise köpekbalığı ailesinden keler balıklarını barındırır.
Gelidonya Antik Batığı
Antalya körfezinin en batısında bulunan Gelidonya bugünkü adıyla Taşlık burnunun güneyine doğru sıralanmış Beş Adalar’dan en büyüğünün güneydoğusunda seyreden bir yük gemisi kayalıklara çarparak yükünü saçmaya başlamış ve çok geçmeden de deniz altındaki bir kayanın üzerine kıç üstü oturmuştur.
1954 yılında Bodrumlu bir sünger dalıcısı tarafından keşfedilen ve 26-28 metre derinlikte bulunan batığa 1960 yılında yapılan araştırma dalışlarında geminin Genç Tunç Devri’ne ait olduğu saptanmıştır. Yapılan bu dalışların bir diğer özelliği de sualtında dalgıç bir arkeoloğun başkanlığında kazısı tamamlanan ve kara kazısı standartlarına uygun olarak yapılan ilk sualtı kazısı unvanına sahip olmasıdır.
Gemideki ağır yüke yataklık yapması için yerleştirilen çalı çırpıya yapılan analizlerden elde edilen sonuca göre yapılan tahmin geminin M.Ö. 13. yüzyıl sonlarında battığıdır. Kalıntıların üzerinde koruyucu kum veya mil tabakasının olmayışı nedeniyle teknenin büyük bir kısmı özellikle Teredo türü deniz kurtları tarafından yok edilmiştir.
Buna rağmen kaplama ahşaplarının Klasik Yunan ve Roma devirlerinde kullanılan gemi yapım tekniğinde gördüğümüz ağaç çivili zıvanalarla birbirlerine tutturulduğu bilinmektedir. Ancak geminin ahşaplarını ağır yükten korumak üzere yerleştirilmiş yataklık çalı çırpının günümüze dek korunmuş olması, bize Odiseus'un kendi yaptığı tekneye koyduğu çalı çırpının amacını çok açık şekilde göstermektedir.
Yükün dağılımı önceleri teknenin uzunluğunun 10 metreden fazla uzun olmadığına işaret etmekteyse de son zamanlarda elde edilen yeni buluntular, teknenin ilk tahminlerden daha uzun olduğunu göstermektedir. Gemideki yükün büyük bir kısmı, eritilerek bronz alet yapımında kullanılmak üzere Kıbrıs'tan getirilen hurda bronz aletler ile yeni bronz yapımında kullanılacak bakır ve kalay külçelerden oluşmaktadır.
Gelidonya batığının önemi, kazıdan elde edilen tarihi bilgilerden kaynaklanmaktadır. Kazının yapıldığı sıralarda Genç Tunç Devrinin ikinci yarısında Mikenler’in Doğu Akdeniz'deki deniz ticaretini tekellerinde tuttukları, Fenikeli denizcilerin ise ünlü denizcilik geleneklerine ancak daha sonraki Demir Devri’nde ulaştıkları kabul ediliyordu.
Gerçekten de Homeros'un Odysseia'sının 20. yüzyıl klasik dilbilimcileri tarafından genellikle milattan önce 8. yüzyıla tarihlendirmesinin en önemli nedeni olarak, eserde sık sık Fenikeli denizcilerden ve bronz işleyiciliğinden söz ediyor olması gösterilmiştir.
Ancak Gelidonya burnu batığının kazı sonuçları başka olasılıkların da varlığına işaret etmektedir. 1994 araştırması sırasında Gelidonya batığında bulunan taş çapalardan, Ortadoğu kökenli olduğu tahmin edilmektedir. Batıktan çıkarılan artifaktlar bugün Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Uluburun Antik Batığı
Kaş ilçesinin 8.5 kilometre güney doğusunda uzanmakta olan Uluburun'un doğu kıyısından sadece 60 metre açıkta 1982 yılında bir sünger dalgıcı tarafından Genç Tunç Devri’e ait bir batık bulunmuştur.
1984 yılında başlanılan çalışmaların ve onbir sezon boyunca yapılan binlerce dalışın sonucunda M.Ö 14. yüzyılın sonlarında kaybolmuş eşsiz bir yük gün ışığına çıkarılmıştır.Yaklaşık 15 metre boyunda olan ve Sedir ağacından yapılan geminin kıç tarafı 44 metre, pruvası ise 52 metrede bulunmaktaydı. Taşımakta olduğu malzeme 61 metre derinliğe kadar yuvarlanmıştı.
Gemideki malzemeyi genelde hammaddeler oluşturmasına rağmen üretilmiş mallar da bulunmuştur. Sayıları yüzelliyi aşan, kobalt mavisi, turkuvaz ve lavanta renklerindeki yuvarlak, yassı ham cam külçelerinin, Ugarit ve el-Amarna tabletlerinde Suriye-Filistin kıyılarından geldiği belirtilen mekku ve ehlipakku oldukları düşünülmektedir. Bu külçeler bilinen en eski ve eksiksiz cam külçelerini oluşturmaktadır.
Diğer eşsiz arkeolojik buluntular arasında Eski Mısırlıların Abanoz adını verdiği ve tropik Afrika'da yetişen siyah renkli bir ağaç ile Sedir ağacını sayabiliriz. Diğer hammaddeler ise tam ve kesilmiş fildişleri ile bir düzineden fazla suaygırı dişi, tütsü katkısı olarak kullanıldığı sanılan bir tür deniz salyangozunun kapakçıkları, müzik aletlerinin ses kutusu olarak kullanıldıkları sanılan kaplumbağa kabukları ile fayans veya metalden ağız, kulp, kaide gibi parçaların takılmasıyla vazo veya kapların yapımında kullanılmak üzere taşınan deve kuşu yumurtalarından oluşmaktadır.
Gemide hammaddelerin dışında üretilmiş mallar da bulunmaktaydı. Dokuz büyük küpten en az ikisinde Kıbrıs üretimi ihraç seramiği ile kandiller ve ne amaçla kullanıldıkları kesin olarak bilinmeyen ancak duvara asarak kullanıldıkları düşünülen eserler bulunmaktaydı.
Kenan takılarını gümüş bilezikler ve ayak bilezikleri ve altın pendatifler oluşturmaktadır. Kulpsuz bir altın kadehin ise kaynağı bilinmemektedir. Çeşitli malzemelerden yapılmış boncuklar arasında akik, altın, fayans, cam ve Baltık kehribarı boncuklar bulunmaktadır.
Diğer eserler arasında ördek biçiminde ve menteşeli kanatları kapak işlemi gören iki adet fildişi kozmetik kutusu, bakır kazan ve kaseler, suaygırı dişinden bir borazan ve Tunç devirlerinin tamamından bilinen kalay eserlerinden daha çok sayıdaki kalay kaplar yer almaktadır. En yakın benzerlerini Romanya'daki tek bir örneğin oluşturduğu taştan törensel amaçlı bir asa, batıktaki diğer buluntular arasındadır.
Gemideki bronz silahlar, ok ve mızrak uçları ile kamalar dışında Kenan, Miken ve olasılıkla İtalyan yapımı kılıçlardan oluşmaktadır. Yük veya gemide yiyecek olarak taşınan maddeler arasında badem, incir, zeytin, üzüm, çöre otu, sumak, kişniş, nar ile birkaç buğday, arpa tohumu bulunmuştur. Balık ağı kurşunları, ağ onarımında kullanılan mekikler, olta iğneleri ile ucu çatallı bir balık zıpkını, gemide balık avlandığını göstermektedir.
Geminin milliyetinin tanımlanmasında güçlük çekilmesine rağmen Ortadoğu kökenli olduğu tahmin edilmektedir. Çıkarılan eserler günümüzde Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Suluin Mağarası
Antalya platosu traverten bir platodur ve bu platoyu; su, kireç taşlarını eriterek meydana getirmiştir. Bu oluşumun altından bir çok tatlı su kaynakları denize karışmaktadır.
Kırkgöz mevkiindeki Suluin Mğarası bu kaynakların doldurduğu ve içindeki sarkıt ve dikitlerden dolayı daha önceden kuru olduğu tahmin edilen sualtı mağaralarından birisidir. 1995 yılında yapılan bir araştırmada mağara derinliğinin 83 metreye ulaştığı ve kanallardan daha ilerlendiğinde 45 metre civarı bir derinlikte büyük bir salonun içine girildiği saptanmıştır.
Bu salonun duvarları sarkıtlar, traverten havuzlar ve diğer oluşumlarla kaplıdır. Salona giren ve çıkan çok sayıdaki yan kollar olduğu yapılan araştırma dalışlarında görülmüştür.
Paris Batığı
Kemer Yat Limanı'ndan bir buçuk kilometre kadar açıkta kum bir zemin üzerinde, 25 metre derinlikte yatmakta olan bir Fransız yük gemisidir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında batan gemi hakkında bugüne kadar detaylı bir araştırma yapılmadığı için batış nedeni bilinmemekte sadece rivayetlere dayanmaktadır.
“Balta kafa” diye tabir edilen geminin 1896 yılında inşa edildiği tahmin edilmektedir. 3 güverte ve iki ambara sahiptir. Geminin baş altı ve ortada bulunan ambarının üstü ahşaptan yapıldığından geçen süre içinde epey zarar görmüştür.
Güvertedeki silah donanımının az olması nakliye gemisi olma ihtimalini bir hayli kuvvetlendirmektedir. Ambarlardaki birbirine kaynamış cephaneler, orta bölümdeki çini kaplı kısım ve kazana yakın bulunan el arabası ile kömür parçacıkları enteresan noktaları oluşturmaktadır. Son yıllarda dalıcıların bir hayli ilgisini çeken bu batığın bir çok ziyaretçisi bulunmaktadır.
Gök Mağarası
Finike'de bulunan Gök Mağarası da mağara dalgıçlarının ilgisini çeken tatlı su kaynaklarından biridir.
Ortalama 15 metre derinlikten sonra mağara suyunun tuzlu suyla karıştığı görülür. Geniş bir koridorla dibe doğru inen mağarada da sarkıtların bulunması daha önceden kuru olduğunun işaretlerindendir. 1995 yılında yapılan araştırma dalışlarından sonra bu mağaranın Asya'nın o güne kadar dalışı yapılmış en derin mağarası olduğu saptanmıştır.
Üç Adalar
Tekirova'nın açıklarında bulunan küçük adalardan oluşmuş bir dalış bölgesidir.
Etrafında bir çok dalış bölgesinin bulunması, çok çeşitli derinliklere sahip olması dip yapısının Antalya'ya oranla zengin olması, görüş netliği ve birçok dalış merkezine yakınlığı nedeniyle en popüler dalış bölgelerinin içinde yer alır.
Kemer yat limanından aşağı yukarı 45 dakika mesafededir. Dalış merkezleri tarafından tercih edilmesinin bir diğer nedeni de fazla olan dalış noktasından dolayı bir çok dalış türüne imkan tanımasıdır.
Adaların diğer bir özelliği de hava ve su şartlarına bağlı olarak alternatif dalış noktalarının bulunmasıdır. Üç adalardan sonra gelen Finike Akçaörü burnu ile Kaş İnceburun arasında büyük dalışa yasak bir bölge vardır.
Sıçan Adası
Antalya şehir merkezinin batısında kalan ve Antalya limanına birkaç kilometre uzaklıkta olan bu küçük ada dalıcıların ilgisini çeken diğer bir bölgedir.
Adanın ufaklığı ve yapısının uygun olmaması, üzerinde yerleşim bulunmamasının nedenlerindendir. Sahile bakan batı yakası sığ bir derinliğe sahip olup (maksimum 8 metre) dip yapısı genelde kumdur. En ilgi çekici bölümü kuzey doğu yakasıdır ve kayalık dip yapısı 22 metreye kadar inmektedir. Aynı zamanda doğusunda ufak bir mağaranın olması dalıcılar için hoş bir sürpriz teşkil eder.
Batıdan esen poyraz dalga yaratmamasına rağmen rüzgar şiddetine bağlı olarak kuvvetli yüzey akıntılarına neden olur. Güneyden esen rüzgarlar o bölgede büyük dalgalar yaratabilirler. Sadece dalıcıların değil günlük tekne gezisine çıkanların da ilgi odağı olduğundan yoğun bir tekne trafiğine sahiptir.
Falezler
Antalya'nın iki büyük plajı olan Lara ve Konyaaltı arasında kalan bölgedir. Çeşitli noktalardan karadan dalış yapılabileceği gibi tekne de kullanılabilir.
Falez oluşumları yerine göre olmak şartıyla 14 metreden 25 metre derinliğe kadar inerler. Daha sonra dip yapısı yerini kumluğa ve mil tabakasına bırakır. Bu yüzden en enteresan noktalar ilk 20 metre civarındadır. Daha ileri gitmek çölde gezinti yapmak gibidir ve görülebilecek şeyler otomobil lastikleri, pet şişeler, içecek tenekeleri olacaktır.
Giriş kolaylığı açısından tercih edilen yerlerden biri Konyaaltı plajına inen varyantın altıdır. Bu bölgede kayalık kesim 25 metreye kadar iner ve suyun altında falezleri ve üzerindeki canlı yaşamını görmeye imkan kılar.
B-24 Amerikan Savaş Uçağı Batığı
Ağustos 1944 yılında Romanya üzerindeki bombalama görevini yerine getirdikten sonra Kıbrıs'taki üssüne dönmek üzere hareket eden "Hadley's Harem" isimli B-24 tipi Amerikan savaş uçağı, dönüş yolunda Ege denizi üzerindeyken vurulmuş ve Antalyanın Manavgat ilçesi yakınlarına kadar dayanıp kıyıdan 200 metre açıkta düşmüştür.
Uçak personelinden hayatta kalanlar yakınlardaki Cengel Köyü sakinleri tarafından kurtarılmıştır. Uçak personelinde üçü günümüzde hala hayattadır. 1995 yılında uçak personelinden olan Roy Newton, yanında kameramanı olduğu halde kendi uçağına bir dalış yapmış ve onu kurtaran köylü ile tekrar karşılaşmıştır.
1995 yılında yapılan çıkartma çalışmalarında uçağın kokpiti su yüzüne çıkarılmış, bir süre Cengel jandarma karakolunda kaldıktan sonra İstanbul'daki özel müzelerden birine götürülmüştür. Uçağın kalan kısmı da kısa süre içinde çıkarılarak aynı müzeye yollanacaktır. Bu nedenle onu sualtında gören insanlar artık şanslı diye tarif edilebilir.
Uçağın gövdesi ve kuyruk kısmı Manavgat ilçesini Alanya'ya doğru 25 kilometre geçtikten sonra Dilkum mevkiinin 200 metre açığında yatmaktadır. Herhangi bir işaret olmadığından dolayı kerterizin veya koordinatların çok iyi hesaplanması gerekmektedir. Uçağa dalış özel izin gerektirmektedir.
Fransız Sosyete Batığı
İkinci Dünya Savaşı sırasında batırılan San Didier gemisi Antalya Yat Limanı’nın bir kilometre açığında şamandıranın altında yatmaktadır.
1942 yılı yaz aylarına gelindiğinde müttefikler Kuzey Afrika Savaşı’nın hakimiyetini ele geçirebilmek ve Alman komutan Rommel'i çökertmek için kararlı gösteriler yapıyorlardı.
Müttefikler için, ikmal yollarının kesilmesi ile her ne pahasına olursa olsun izole etmek en önemli unsurlardan birisiydi. Türkiye’nin müttefiklere yakınlaşması ve daha sonra Japonya'ya savaş bile açması her ne kadar bağımsız görünsek de ittifak donanması gemileri için kıyılarımızı pek güvenli kılmıyordu.
Fransız donanmasının Almanlar’a hizmet eden gemileri için de aynı tehlike geçerliydi. Sonbahar yaklaşırken bir Fransız destek gemisi ve eskortu bir muhrip, Suriye yolundaki yoğun müttefik uçaklarının akınlarından kaçarak Alanya önlerine gelmişlerdi. Fakat bu kaçışın sonu olmamıştı.
Gemileri yakalayan uçaklar yoğunluğu daha da arttırarak takibe devam etmişler ve Adrasan koyu açıklarına kadar kovalamacaya devam etmişlerdi. Yaralı olan destek gemisiyle kalmanın intihar olması düşüncesiyle olacak muhrip gemi destek gemisini terk etmişti. Destek gemisi "Societe" için yapacak tek şey Antalya körfezi içine girip iltica talebinde bulunmaktı. Fakat sonuç hiç de tahmin edildiği gibi olmadı.
Bugünkü Karaalioğlu Parkı’nın miradorlarından Antalyalıların şaşkın bakışları altında torpillenen ve cephaneliği havaya uçan gemi burnunu dikip yavaşca batmaya başladığında arkasında bir çok ölü bırakmıştı bile. Antalyalı balıkçılar hemen müdahale ederek yaralıları kurtarmaya koştular. Hastane destek gemisi görünümünde olan bu geminin içinde cephane ve çöl şartlarını uygun arabalar da vardı.
Kamufle edilebilmesi için personelin üniforma giymemesi ve balıkçıların yardımları sırasında gemideki insanların şahsi malzemelerini de yanlarında taşımaya gayret etmeleri görgü tanıkları tarafından anlatılan olaylardır ve bu yüzden halk arasında geminin adı "Sosyete batığı" olarak kalmıştır.
Gerçek ismi "San Didier" olan bu gemi Antalya Yat Limanı’nın bir kilometre açığında yorulmaz bekçisi olan şamandıranın altında yatmaktadır. Baş tarafı güneye, kıç tarafı kuzeye doğru bakan derinliği 18 ila 34 metre arasında değişen gemi sancak tarafına doğru aşağı yukarı 35 derece açıyla yatıktır. Boyu 70 metre civarındadır.
1946 ve 1974 yıllarında yapılan çalışmalarda geminin içindeki yükün büyük bir bölümü ve iskeletler çıkarılmıştır. Daha sonra yapılan yüzlerce ziyaret dalışında alınan parçalar da dikkate alınırsa bugün üzerinde artifakt olarak pek bir şeyin kalmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Yine de özellikle batık dalgıçlarının ilgisini çekmeye devam etmektedir.
Dalış yapabilmek için Antalya Valiliği ve Deniz Polisi Şube Müdürlüğü'nden izin almak gerekmektedir. Diğer bir önemli nokta ise yat limanı ağzına yakınlığı dolayısıyla tekne trafiğinin fazla olmasıdır.
Kaş Uçak Batığı
İkinci Dünya Savaşı sırasında henüz belirlenemeyen bir nedenden dolayı Meis Adası yakınlarındaki bir reefin derinliklerine batmış olan üç pervaneli İtalyan savaş uçağını bölgenin dalış merkezlerinden biri bulmuştur.
Uçağın motor bölümleri 57 metrede görülmeye başlamakta ve kuyrukla diğer metal parçaları meyil nedeniyle 70 metre derinliğe kadar uzanmaktadır. Enkazın etrafında patlamış ve hala aktif olduğu tahmin edilen cephaneler bulunmaktadır. Uçak motorları haricinde bir bütün olarak sualtında yatmaktadır, ancak geçen zamana bağlı olarak gövdesi zarar görmeye başladığından dolayı iskeleti ortaya çıkmaya başlamıştır.